Yol Atölye
Zamanın üstümüze düşen gölgeleri içinde unutulup giden devinimler, danslar, oyunlar, kelimeler, cümleler vardı. Küçücük bir hareketten doğmuştu her şey. İki ayağımızın üstünde durma cesaretini gösterdiğimizden beri bir ritim var etmişti bizi. Sancılı bir doğumun ilk adımlarıydı keşfetmek, yola koyulmak, konuşmanın egemen olduğu yerde suskunluğu aramak, gerçekliğin acımasızlığı çağında büyüyü yeniden kurmak, çocukluğumuzun elinden tutup masalları ilk günkü heyecanla yeniden keşfetmeye ihtiyacımız var. Unuttuğumuz sesleri yeniden hatırlamalıyız, bizi ayıran tek şey unutkanlıklarımız. Oysa “Denizin ayırdığı karaları tek bir dans, tek bir müzik birbirine bağlamıştı” (Le Guin- Yerdeniz Büyücüsü)
|
Yıllar yıllar boyu mağaraların soğuk duvarları arasından, taa ateş çağından doğan bir oyun bu. Başka devinimler, türlü türlü renklerle, sözcüklerle kurduğumuz bir oyun. Taşı oyduğumuz içinden gölgeler çıkardığımız, perdelerin arkasından bize seslenen; ateşlerin etrafında dans ettiğimiz, doğanın seslerini taklit ettiğimiz, yıldızlara dek uzandığımız, bu dünyanın gölgelerine gülüp gülüp başka dünyalar düşlediğimiz ve kendimizi var ettiğimiz bir oyun.
Bizi terk eden ninelerimizin, dedelerimizin ağzından son kez duyduğumuz masallar çocukluğumuzun yitip giden son sözcükleriydi. Bize artık kimse oyunlardan söz etmiyor. Yalnızca düşler, masallar, danslar, şiir ve oyun kendimizi bilmeden önceki bize yaklaştırıyor.
Bizi terk eden ninelerimizin, dedelerimizin ağzından son kez duyduğumuz masallar çocukluğumuzun yitip giden son sözcükleriydi. Bize artık kimse oyunlardan söz etmiyor. Yalnızca düşler, masallar, danslar, şiir ve oyun kendimizi bilmeden önceki bize yaklaştırıyor.